23 Ekim 2011 Pazar

OKYANUS ÖTESİ DEĞİL FETHULLAH GÜLEN




 Siyasetin aktörleri, Fethullah Gülen`i eleştirseler de selam da yollasalar şifreli dil kullanıyor. Referandum sonuçlarından her iki taraf da Gülen ile ilgili pay çıkarıyor. Zaman Gazetesi Yazarı Hüseyin Gülerce`yle referandum sonuçlarını ve `Okyanus Ötesi`ni konuştuk

Tarih 12 Eylül 2010. Türkiye sandık başında, yeni anayasasını oyluyor. Oylama bitiyor ve yeni anayasaya `evet` diyenler sandıktan zaferle çıkıyor. Başbakan Erdoğan, ikinci balkon konuşması için mikrofonun başına geçiyor. Teşekkürlerini sunuyor, herkesi kucaklayacağını ifade ediyor. Sonra bir cümleyle, `Okyanus Ötesi`ne selam yolluyor. O anda tek düşündüğüm neden Fethullah Gülen`in ismini zikretmedikleriydi. Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce`ye sordum, o da yadırgadığını anlattı. Bu konuşmadan dört gün sonra kendi yazısında da bir cümleyle bu itirazını anlattı. Gülerce`yle sadece bunu değil, PKK`nın eylemsizlik kararından sonra ne olacağını, Tayyip Erdoğan`ın doğrularını-yanlışlarını, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli`yi önümüzdeki dönemde nelerin beklediğini konuştuk.
- Deniz Baykal, `Pensilvanya`dan aldığım destek mesajlarının samimiyetine inanıyorum` dedi. Referandum sonrası Tayyip Erdoğan, Okyanus Ötesi`ne selam gönderdi. Fethullah Gülen`in bir adı varken, ona neden `Pensilvanya` ya da `Okyanus Ötesi` deniyor? Neden isminin söylenmesinden imtina ediliyor?
Benim de yadırgadığım bir şey. Hem bu işe bir gizem veriyor, bir de konuşan insanlar başbakan, ana muhalefetin eski ve yeni başkanları, Sayın Bahçeli... Sayın Gülen, gizli mesajlar vermiyor ki... Mehtap Televizyonu`nda, kendi internet sitesinde görüntülü sohbet esnasında ismen, cismen soruları cevaplıyor. Referandumla ilgili görüşünü açıklıyor. Bu kadar somut bir belge varken, gerçekten böyle Okyanus Ötesi, Pensilvanya gibi ifadeleri yakıştıramıyorum.
- Peki, niye böyle diyorlar? Meşruiyet sorunu mu var, yoksa Fethullah Gülen`in adı zikredildiğinde başka tarafa gitmesinden mi çekiniyorlar?
Bir korkuyla ilgili değil de, bizim Sayın Gülen`i sevip saydığımız, Türkiye için önemine inandığımız gibi yürekten, gönülden sahiplenme gerekiyor. Bu insan belli çevrelerin, Türkiye`de vesayet sisteminin devamını isteyenlerin bugüne kadar hedefi haline getirildi. Hatta hatırlayacaksınız 28 Şubat sürecinden itibaren kendisi hakkında suçlayıcı bazı iddialarla dava da açıldı. O dava Yargıtay Ceza Kurulu`nda beraatle sonuçlandı. Türkiye`de Ergenekon Davası devam ederken bazı çevrelerin yargısız infazlardan şikayetlerini daha yüksek söylediklerini biliyoruz ama Sayın Gülen`in hakkında Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı olmasına rağmen, yargısız infaz yapmaya devam edenler var. O, şaibeli bir insan değil ki. Açıktan ülkeye eğitim faaliyetleriyle hizmet ederken, yaptığı insani hizmetlerle dünyanın pek çok ülkesinde takdirle anılıyorken, kendi ülkesinde hala bu durumda olması tuhaf değil mi? Sayın Gülen`in kıymeti önümüzdeki dönemde daha da artacak, bir mana kazanacak. Okyanus Ötesi ve Pensilvanya ifadelerinin bir kenara bırakılması lazım.

BAŞBAKAN`INKİ BAHÇELİ VE KILÇDAROĞLU`NA ATIFTI
- Siz Fethullah Gülen ile görüştünüz mü? Bu ifadelerle ilgili bir yorumu var mı?

Ben görüşmedim. Bir yorum yapacağını da zannetmiyorum. Bu tür konulara girmek istemez. Diyor ya, `Her şeyi görmeyelim, her şeyi duymayalım.` Ama sayın Başbakan`ınki biraz da Sayın Bahçeli ve Kılıçdaroğlu`na atıftı... Espriyle cevap vermiş olabilir ama ben yine de yadırgıyorum. Fethullah Gülen böyle atıflar yapılacak, imalarla işaret edilecek bir insan değil.
- Referandumdan beklediğiniz sonuç çıktı mı?

Evet, tam da beklediğim sonuç çıktı. Endişeleri devam eden bir kesim var, onları dikkate almak lazım. Yüzde 70 gibi daha ezici bir sonuç çıksaydı, o zaman `mahvolduk` moduna girebilirdi laik kesim. Ama durum böyle değil. Şimdi her iki tarafın da empati yapması lazım. Laik kesimin içerisinde `laikçi` bir kesim var. Yine bir sürü mazeret bulmaya çalışıyorlar. İşte `Okumuş, aydın kesim ve gençler hayır dedi` gibi abuk sabuk sonuçlar çıkarmaya çalışıyorlar. Türkiye`de statükoya karşı gittikçe şuurlanan, demokratikleşmeyi çok arzulayan bir çoğunluk var. Bu çoğunluğun göbeğini kaşıyan adam olmadığı artık kabul edilmeli, bu hakaretlere son verilmelidir. Kaygıların sebebi de giderilmelidir.

ERDOĞAN, BAŞBAKAN GİBİ MUHALEFET ETMELİ
- Türkiye sahiller ve diğer bölgeler diye ikiye ayrıldı. AKP, sahilleri hangi noktada ikna edemiyor, orada neyi söyleyemiyor?

Sahil bandında AK Parti`yi hazmedememek psikolojisi hakim. Şimdi bunda bir kısım medyanın da rolü var. Dünya Basketbol Şampiyonası`ndan sonraki ödül töreninde Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanı`nın yuhalanması ve tepki gösterilmesini de anlamış değilim ama.
- Başbakan`ın hiç mi suçu yok?
Sayın Başbakan zaman zaman CHP`nin kökleriyle ilgili değerlendirmeler yapıyor. Özellikle İsmet İnönü`yle ilgili suçlayıcı ifadeler kullanıyor. Bunlar AK Parti Genel Başkanı olarak belki biraz idare edilebilir ama Sayın Erdoğan aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı`dır. AK Parti Genel Başkanı gibi değil, Başbakan gibi muhalefet etmesini bekliyorum.
- Referandum sonuçlarına bakıldığında iki `evet`ten birinin Tayyip Erdoğan`a gittiği belirtiliyor. Peki, neyi doğru yaptı?
Tayyip Erdoğan baştan beri iki şeyi doğru yapıyor. Siz bir parti ve onun yöneticilerini düşünün, neredeyse her iki kişiden birinin oyunu alıyorsunuz ama başınızın üzerinde Demokles`in kılıcı gibi bir kapatma tehdidi dolaşıyor. Sizin bir çıkış yolu bulmanız lazım. Anayasa Mahkemesi ve HSYK`nın yapısının değiştirilmesi bu psikolojiyle izah edilmeli. Yani yüksek yargı seçilmiş iktidarın en büyük tehdidi haline geldi. Böyle bir durumda demokrasi adına bir çıkış yolu gerekiyor. AK Parti ismi mühim değil, aynı şey yarın bir gün CHP için geçerli olabilir. Yani o yüksek yargıya gelenler CHP karşıtı insanlar da olabilir. Yüksek yargının halkın seçtiği iktidarları böyle tehdit edebilmesi demokrasilerde kabul edilebilecek bir şey değildir. Onun için burada HSYK ve Anayasa Mahkemesi`yle ilgili tavrı doğru bir tavırdı. Türkiye`de demokratikleşmeyi isteyen insanlar bu tavrı doğru okudular.
- İkincisi neydi?
İkincisi CHP, başörtüsü meselesinde sistemi kilitledi. Bugün bunu bir problem olarak Kılıçdaroğlu da kabul ediyor, `Çözeriz` diyor. Ama daha önce kendisinin de içinde olduğu 411 milletvekili, bunu Anayasa Mahkemesi`ne götürdü. Ve Anayasa Mahkemesi`nin gerekçeli kararı dehşet verici bir şeydir. İktidarın, anayasanın değiştirilemez maddelerini dolaylı bir şekilde kaldırmayı amaçladığını söyledi. Şimdi anayasada bir değişiklik yapamıyorsunuz, Anayasa Mahkemesi karşınıza çıkıyor. Dolayısıyla bunu da çözmenin tek bir yolu kalmıştı, o da kararı millete verdirmek.  Referanduma gitmek, Erdoğan`ın doğru tavrıydı ve bu doğru tavra, Türkiye`nin demokratikleşmesini isteyen insanlar destek verdi.

KILIÇDAROĞLU NET TAVIR KOYMALI
- Kılıçdaroğlu`nun türban konusunda söylediklerini samimi bulmuyor musunuz?

Ben samimi buluyorum. Fakat CHP`nin tavrını samimi bulmuyorum. Yani dikkat ederseniz Kılıçdaroğlu bu hamleyi yaptığında CHP içinden farklı sesler yükseldi. `Bu Sayın Kılıçdaroğlu`nun şahsi görüşüdür` dendi. Halbuki bir genel başkan partisini bağlayıcı konumdadır. CHP`de dini mevzularla ilgili konularda netlik yok. Bence CHP yönetiminin, başta Sayın Kılıçdaroğlu`nun yapması gereken şey, dindarlar ve CHP konusunda partinin net tavrını ortaya koymaktır. Yüzde 42 ile yüzde 58`in barışması konusunu Türkiye`nin en önemli toplumsal uzlaşması olarak görüyorum.
- Siyasi otoritelere göre Kemal Kılıçdaroğlu bu referandum sürecinde de Don Kişot`luk yaptı. CHP`de politbüro görev başında oldukça değişim ancak bu kadar rüzgar estirir kanısı hakim, siz de bu görüşte misiniz?
Ben bu soruyu Sayın Kılıçdaroğlu`nun samimiyeti için çok önemli buluyorum. Şimdi göreceğiz. Sayın Kılıçdaroğlu bir lider midir? Tavırları siyasi değil, içten gelerek mi sergilemektedir? Bu sorunun cevabında gizli. Yani Kılıçdaroğlu, eğer CHP`de söz sahibiyse politbüroya rağmen konuştuğu istikamette ilerlemesi lazım. CHP, demokratik laiklik konusunda bir hamle yapmak mecburiyetindedir. Bu hamleye Türkiye`nin de, CHP`nin de ihtiyacı var. Bir örnek vereyim. Sayın Önder Sav, peygamberimiz ve hacla ilgili alayvari şeyler söyledi. O gün CHP, Önder Sav`ı cezalandırsaydı CHP, demokratik laiklik konusunda ciddi bir adım atmış, dindar insanlarla barışma yolunda sözde değil özde bir şey yapmış olurdu. Ve bu CHP`nin çarşaflı kadınlara rozet takmasından çok daha anlamlı bulunurdu.
- MHP`ye bakalım biraz da... Bu referandumun kaybedeni ilan edildi. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz. Nerede yanlış yapıyor?
MHP`nin kuruluşuna bakıldığında milliyetçi ve muhafazakar bir söylemi vardı. `Hira Dağı kadar Müslüman, Tanrı Dağı kadar Türk` sloganlarıydı. Fakat sonra MHP yönetimi enteresan bir şekilde bu Müslümanlığı öne çıkaran milliyetçileri tasfiye etti.  Özet olarak MHP, milliyetçilikten ulusalcılığa kaydı. Mesela Sayın Bahçeli`nin en son, Sayın Gülen`e laf edecek noktaya gelmesi Türkiye`de sağ cenahta siyaset yapan insanlar arasında ilk defa görülen bir şeydir. Bunu Demirel bile yapmadı. İkinci büyük hatası, 12 Eylül`cülere yargı yolunu açan bir değişiklik geldiğinde MHP `hayır` için çalışmaya başladı ve bu `hayır`ı hiçbir şekilde izah edemedi. Çünkü 12 Eylül`de en büyük zararı gören ülkücülerdi, MHP tabanıydı. MHP, `hayır` diyerek kendisini inkar etti. Bundan sonra MHP`nin işi daha da zorlaşacak, yönetimin aleyhine işleyecektir.

ÇÖZÜM, PKK`YA BIRAKILMAYACAK
- BDP`li vekiller referandum öncesi, `13 Eylül sabahı kadar Türkiye`de 21 Eylül sabahı da önemlidir` diyerek eylemsizlik kararına dikkat çektiler. 21 Eylül sabahında ne olur?

Kürt sorununu Kürt ırkçılığı yaparak çözmenin mümkün olmadığını da önümüzdeki günlerde göreceğiz. Boykot kampanyası sorunu çözmekten çok kabadayılık gösterisine benziyor. Kendileri bulundukları yeri, konumu sağlamlaştırarak bu sorunu çözeceklerini sanıyorlar. BDP, inisiyatif ellerinden kaçacak diye rahatsız oluyor. Türkiye Kürt sorunu damgasından kurtulmadıkça dünyada kendine yakışan hamleyi yapamaz. 21 Eylül sabahı şiddetin, çatışmanın sona ermesi, Kürt sorununun demokratikleşmeyle çözülmesi gerekir.
- Genel aftan mı bahsediyorsunuz?
Bunun için genel affın çok önemli olduğunun anlaşılması gerekir. Sayın Cumhurbaşkanı`nın `Devlet her yolu dener` diye bir sözü var. Kürt sorununun çözümü PKK`ya ve BDP`ye bırakılamayacak kadar önemli bir sorundur. Bunu çözebilmek için büyük düşünmek gerekir.
- Ne kadar büyük düşünmek, muhataplık meselesi bunun içinde mi?

Bu, Öcalan`ın affı anlamına gelmiyor. `Öcalan`ın affı olmazsa çözülmez` diyenleri görelim o zaman. Elinde kan olmayan, bizim askerimize, polisimize zarar vermemiş, dağda yatmış kalkmış adama af getirilsin, ne olmuş yani.

BEN BİLE SAHAYA İNDİM
- PKK, bununla yetinir mi?

PKK`lılar kabul etmelidir ki, bu çözüm onlara bırakılmayacaktır. Ama en azından bu konuda kim mızıkçılık yapacak, onun görülmesi için hükümetin inisiyatif alması lazım. Şunu Güneydoğu halkı çok iyi biliyor; bu işin kanla çözümü yok. Silahlı Kuvvetler bünyesinde artık özel birliklere ağırlık veriliyor. Bir-iki ay eğitim almış, gariban milletin gariban evlatları değil, profesyoneller görev yapacak. O karakollar, baraka olmaktan çıkarılır. Güvenlik güçleri daha az, PKK daha fazla zarar görebilir. Anlarlar o zaman. Ama ben bunu da bir tarafa bırakıyorum. Bu konunun şiddetten uzaklaşması lazım. Güneydoğu insanı bizim insanımız. Araya kan girince, şehit cenazeleri her yere yayılınca problemin çözümü zorlaşıyor.
- Diyarbakır`dan boykota rağmen oy çıktı. Bu oyda Gülen Cemaati`nin payı var mı?
Ben cemaat açısından cevap vermek istemiyorum ama her yerde rolü var camianın. Biz canla başla çalıştık. İnandık çünkü. Ben bile sahaya indim. Hatay, İskenderun, İzmir, İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli`nde konuştum. Gece gündüz çalışıldı. Bunun mutlaka tesiri olmuştur. Yüzdesini bilemem ama sadece Güneydoğu değil, her yerde çalışıldı.

BAŞBAKAN ADAY OLURSA AK PARTİ`NİN DURUMU NE OLACAK?
- Başkanlık sistemi iyice dillendirilmeye başlandı. Zamanı mıdır bunu konuşmanın? Sizin açınızdan Türkiye`ye ne getirir, ne götürür?

Bu konuyu tartışmamız lazım tabii. Sistemi nasıl götüreceğiz? Cumhurbaşkanı kim olacak? Sayın Erdoğan aday olacak mı, o aday olursa AK Parti`nin durumu ne olacak? Tek başına iktidara gelemezse, Erdoğan Çankaya`da olsa bile bu ne anlama gelecek? Uygulamayı görmek ve o tartışmayı o zaman yapmak lazım.

İPEK ÖZBEY
Akşam Gazetesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder