23 Ekim 2011 Pazar

KALEM SUSMAZ! YETER Kİ YÜREK SOLMASIN

İpek Özbey
ipek.ozbey@aksam.com.tr
Mustafa Mutlu, Vatan Gazetesi'ndeki yazılarını sürdürüyor. Aynı zamanda bugünlerde yeni kitabının da heyecanını yaşıyor. Kitabın adı 'Sonra Hayat Yeniden Başlar'... Bir roman ama içinden Ergenekon da geçiyor, Türkan Saylan da...  Mutlu'yla kitabı için buluştuk ama gündem o kadar yoğundu ki konuşmadan geçemedik.

- Hakkari saldırısının olduğu gün bir yazı yazdınız ve dediniz ki 'yapılacak tek şey nefsi müdafaa'. Kara harekatı başlatıldı. Nefsi müdafaa bu muydu sizin için?Bu yıllardır yapılıyor. 30 yıldır bize saldırıdan sonra Kuzey Irak'a gidip bombalıyoruz, üç beş kişiyi öldürdük diye açıklama yapıyoruz ya da kara harekatı yapıp sonra Amerika biraz şarlayınca geri dönüyoruz. Benim kast ettiğim bu değil.

- Ne peki?Öyle bir noktadayız ki ülkenin bir tarafında hayat durma noktasında. Anayasa'da bu gibi durumları tarif eden iki madde var, olağanüstü hal ya da sıkıyönetim hali. Biz Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de bunun çok farkında değiliz, sadece şehit cenazelerinde hissediyoruz ama orada hayat artık böyle yaşanıyor. Orada ciddi bir kalkışma, ciddi bir savaş hali var. Karşınızdaki düşman bir ülke değil, bir terör örgütü. Devletle çarpışırken savaşın kuralları vardır, terör örgütüyle savaşırken yoktur. Bu yüzden durmadan zaiyat verirsiniz. Her seferinde zayiat ikiye katlanıyor. Ben bu durumda Anayasa'da yer alan maddelerin uygulanmamasını görevi ihmal olarak görüyorum.

- MHP'nin olağanüstü hal çağrısını doğru buluyorsunuz yani?Onu bile yetersiz buluyorum.

- Olağanüstü hal Türkiye'de denenmiş bir şey. Çok mu başarılı oldu ki bunu yeniden uygulamaya koyalım?Olağanüstü hal ya da sıkıyönetim halinde yapılabilecek şeyler yasalarda yazılı. Örneğin askerin kontrolü, aramalar, denetimler daha yaygın yapılabiliyor. Orada canlarını ortaya koyan insanlar yolda yürüyen iki kişiyi çevirip kimlik bile soramıyorlar. Teröristlerin girdikleri evin arama iznini çıkarana kadar teröristler başka yere gidiyor. Güvenlik güçlerinin elindeki yetkiler demokratikleşme adı altında elinde alındı.

GÜVENLİK GÜÇLERİNE 'GİT ÖL' DEMEK HAKSIZLIK
- Demokratikleşmeyi desteklemiyor musunuz?
Elbette destekliyorum ama bölge şartları için geçerli değil. Terör pasif haldeyken, harekete geçmeden yakasına yapışılmalı. Ben bunun yapılabildiğini düşünmüyorum. Oradaki güvenlik güçlerine sadece 'Git, öl' demek çok büyük haksızlık.

- Habur'un yıldönümünde ya da Cumhurbaşkanı'nın ziyaretinin beş gün sonrasında bu saldırının olmasını nasıl okumalıyız?Başbakan diyor ki, 'Tam Anayasa çalışmalarının başladığı gün bunun yapılması manidardır.' Muhalefet de, 'Tam Anayasa çalışmalarının başladığı gün bunun yapılması manidardır, bu terör örgütüyle iktidarın dayanışmasıdır' diyor. Yani nereden baktığınıza bağlı. Ben komplo teorileriyle ilgili değilim, ilgi olduğum tek şey terör gerçeği. Devletin nasıl mücadele edeceğine karar vermesi gerekiyor.

- Ve bunun için tek yol silah mı?Elinde silah olan insanla barış yapılmaz. En son BASK örgütüyle gelinen noktayı biliyorsunuz. Yıllardır süren bir mücadele var ve dünyanın en kanlı örgütlerinden biri barış için silahı bırakma kararı alıyor. Birileri namluyu size çevirmişken, 'Gel barışalım' derseniz bu sadece bir zaafın göstergesidir. Durmadan kendinizden bir şeyler verirsiniz. Tamam, çocuklarımız ölmesin, kendimizden verelim ama Güneydoğu'yu verdiniz, yetineceğini mi zannediyorsunuz. Siz hiç 'İstanbul'un da yarısını istiyoruz, İstanbul'u da size bırakmayacağız' diyenleri duymadınız mı? Vermenin sonu yok, önce silahı bırakacaklar.
Belli bazı çevreler Kürt televizyonu, Kürtçe dil istediklerinde ne dediler, 'Bunlar demokratik talepler, bunlar toplumsal barışa kavuşturur.' E ne oldu, Kürtçe TV, Kürtçe halledildi, şimdi bölücü başının özgürlüğünü konuşur olduk, onu da halletsinler toprağı konuşmaya başlayacağız. Demokratik özerklik zaten orada belediyeler aracılığıyla var.
DEVLETİN İNTİKAMI  DEĞİL ADALETİ OLUR
- Meclis'in aldığı tavrı nasıl buluyorsunuz?
Meclis'te kapalı görüşme yapılıyor. Kapalı görüşme neden yapılır? Kritik bilgiler onu aleyhe kullanabilecek kesime ulaşmasın diye. Örneğin terör örgütüne karşı yeni bir eylem planı hazırlanacaktır, onun detayları sızmasın diye yaparsınız. Ancak bu arkadaşlar (BDP) zaten PKK'ya yakınlıklarını ilan ediyorlar. Bu gizli görüşme yıllar sonra halka açıklanacak, benim yıllar sonra haberim olacak. Ama biliyorum ki akşamüzeri Kandil'e ulaştırılacak. Peki o zaman neden kapalı yapıyorsunuz görüşmeleri? Biz demokrasicilik oynuyoruz. Sahtecilik üzerine demokrasi inşa etmeye çalışıyoruz.

- İlk açıklama Cumhurbaşkanı'ndan geldi ve ilk kez 'intikam' kelimesini kullandı. Devlet intikam alır mı?Cumhurbaşkanı iki sene önce de 'Çok yakında çok iyi şeyler olacak' demişti. Devletin intikamı olmaz, devletin adaleti olur.

- Vamık Volkan yıllar önce sorunun çözümü için konuşurken, birbirimiz için yas tutmanın önemine değinmişti. Biz yas tutabiliyor muyuz sizce?Bu çocukları biz bayrağımızı korumak için oraya gönderiyoruz. Ve onlar bu bayrak için şehit düşüyorlar. Böyle katliam gibi toplu ölümlerde bile o bayrak yarıya inmiyorsa bu onlara yapılabilecek en büyük saygısızlık.

- Peki ya yıllardır yaşanan acılar, onları görmezden mi geleceğiz?Ben sosyalist bir kültürden geliyorum. Eski solcu falan değilim, hala sosyalistim. Temel felsefemde en büyük çelişki emek-sermaye çelişkisidir. Onun dışındaki örneğin dine, etnik kökene dair çelişkiler bu temel çelişkiyi unutmak ve baskılamak için büyütülen çelişkidir. Toplumlar din ve ırkçılık afyonuyla uyutuluyorlar. Türkiye'de sadece Kürtler'in ezildiğini düşünmüyorum. Emekçiler, memurlar, işsizler, köylüler ezilip sömürülüyor. Bunların hepsi haklarını aramamaları için birtakım afyonlarla uyutuluyorlar. Türkçülük-Kürtçülük afyonu da bunlardan biri. Türk ırkçılığına ne kadar karşıysam Kürt ırkçılığına da o kadar karşıyım.

- Peki, bu hükümetin yaptığı hiç mi iyi bir şey yok?Ben gazeteciyim. Hem alaylı, hem mektepliyim. Ustalarımın öğrettiği şudur: Sen gazeteciysen hayata tersten bakmalısın. Gazeteci hataları görmek zorundadır ki, o hataların da giderilmesini sağlayabilsin. Alkış tutmak gazetecinin işi değildir. Türkiye'nin her yerini duble yol yaptık. Ama zıplaya zıplaya gidiyoruz. O yollar delik deşik. Ben bunu görmek zorundayım. Bu benim görevim. Bu ülkede mutlaka iyi şeyler oluyordur, ama ben bunlarla ilgili değilim. İşkencede öğrenciler ölüyorsa, ben bu ayıbı onların suratına tükürürüm.

GAZETECİLER TOPLUMA İHANET ETMEMELİ
- Liboş anchorman'ler... Yazınızda böyle diyorsunuz, kim onlar?
Zamanında gidip Apo'yla röportaj yapıp, onun propagandasına katkıda bulunanlar, daha türban meselesi kamuoyunun gündeminde yokken, baş örtüsü özgürlüğünü tartışmaya açanlar, türbanlı kadınları her gece ekran ekran dolaştıranlar. O anchorman'lerin hepsi bugün gelinen karmaşada çok büyük günah sahibidir.

- Onların bugün bir şeylerin farkına vardıklarını söylüyorsunuz?Evet, kendileri söylüyorlar. Demek vererek çözülmesinden onlar da umudunu kestiler ki artık savaş diyorlar.

- 'Liboş anchorman' diyorsunuz. Sizin gibi düşünmeyenlerin fikirlerine neden saygı duymuyorsunuz?Bu insanların ne düşündükleri benim için hiç önemli değil ama gazeteci olarak mesleğinizi icra ederken, toplumu kendi düşünceniz yönünde ve gerçekleri bir kenara bırakarak yönlendirirseniz bu mesleğe de ihanet edersiniz. Bana sorduğunuz soruyu onlara da şöyle sormalısınız o zaman, 'Bu ülkede hiç mi kötü bir şey olmuyor?' Bir kere de çık bir şeyi eleştir arkadaş. Bunu liboş anchorman'lik olarak görüyorum.

- Peki bu muhalif tavrınızı Ergenekon'da da işletiyor musunuz, buradaki 'yanlış'a da odaklandınız mı?Tabii ki. Ergenekon Davası'nda yargılananların tümünün temiz olduğunu söylemiyorum. 50 senedir 'Bu ülkede derin devlet çok kirli işler yapmıştır' diyoruz. Ama siz kalkıp da o insanların yanına hayatlarını bu insanlarla mücadeleye adamış Mustafa Balbay'ları, Tuncay Özkan'ları, Nedim Şener'i, Ahmet Şık'ı nasıl koyarsınız? Bugünkü Ergenekon soruşturması derin devleti legalize etmektir.

- Siz birgün benim de başıma gelirse diye bir korku yaşadınız mı?Hayır, hiç yaşamadım. Böyle bir talihsizlik başımıza gelmez mi, gelebilir. Bu ülkede her şey oluyor.

- Ya bir gün size yazdırmazlarsa?Silivri, Türkiye ve dünyanın en büyük yayınevi. Oraya tıkılıp da susan var mı? Herkes takır takır kitap yazıyor. Kalem susmaz, yeter ki yürek solmasın.

- Hiç susturulmaya çalışıldınız mı?Tabii ki baskılar altında kaldım. Hakkımda açılan davalar, patronlarıma kesilen vergi cezaları, özel konuşmalardaki siyasilerin hakkımdaki telkinleri.
Objektif bir gazeteci ve hayalperest bir romancı...
- Kitabınızın önsözünü yine Zülfü Livaneli yazmış. Sizin için nasıl bir önemi var bunun?Zülfü Ağabey çocukluk idolüm benim. 10 yıldır yan yana odalarda oturuyoruz. Yaşama biçimi, hümanistliğiyle gerçekten çok saygı duyduğum bir isim.

- Size bu kitap olmamış deseydi... 
Ya o önsözle yayınlardım ya da yayınlamaktan vazgeçerdim.

- Önsözünde, 'Bu kitap, doğumdan mutluluk çıkaranla, ölümden mutluluk çıkaranların çarpıklığını anlatıyor' diyor. Kim ölümden mutsuzluk çıkaran?Çevrende yok mu? Bugün 24 askerimizin ölümünden mutluluk çıkaran yok mu?

- Kitapta ailenin ölen babasından bahsediyorsunuz. Emekli olduktan sonra Atatürk'ün koruma polisi olarak kart bastırıyor kendine... Atatürk döneminin öğretmenlerinin, polislerinin, devlet memurlarının çok önemli bir özellikleri var. Bu insanlar sadece ve sadece devlete hizmet ilkesiyle yaşadılar. İmtiyaz istemediler. Benim babam da bir öğretmendi. Ben o adamı çok iyi tanıyorum.

- Hasan Nişancı polis, Nazım Hikmet'i gözaltına almaya gidiyor. Orada, 'Ben de komünistim ulan' diye bağırmak istiyor. Aklıma bir şeyler geliyor ama bunu ne düşünerek yazdınız?Balyoz Davası'nda yargılanan birçok asker, askeri savcılık tarafından ya da inzibatlar tarafından lojmanlarından alındı. Komutanlarını gözaltına almaya giden askerlerin çelişkisi Hasan Nişancı'yla anlatmaya çalıştım.

- Halil, ailenin avukat oğlu. Ergenekon'la ilişkilendiriyorsunuz. Aslında bir aile içinde bütün Türkiye'nin fotoğrafını çekiyorsunuz. Bir tarafta da Hayri var. İktidarla ilişki içinde. Bizim evlerde hep neden televizyon dizileri ve futbol konuşulur. Siyasete girilmez, çünkü diğer konularda ortak dil oluşturabilir. Ancak iş siyasete gelince farklılıklar başlar. Karı-koca ayrı siyasi düşüncede olabilir ama hayatlarında siyaset yok gibi davranıp mutluluk yakalamaya çalışırlar.

- Sizin aileniz nasıl bir aileydi?Benim böyle bir ailem yoktu, bu benim uydurma ailem.

- 'Siz Türkan Saylan'a bile ölüm döşeğinde damga vurmaya kalktınız...' Bazı cümleleri karakterlerinize söyletiyorsunuz. Bu Halil'in cümlesi. Ama Hayri'nin sözleri de benden çıkıyor. Ama bana hangisi gibi düşünüyorsunuz diye sorarsanız, Halil gibi düşünüyorum.

- Bir gazeteci roman yazınca gündeme değmeden olmuyor mu? Bir gazetecinin hem objektif kalıp, mesleğini devam ettirebiliyor olması, hem de yaratıcı olup karakter ve olay üretebilmesini okurun yorumuna bırakmak istiyorum.
Haftada 600 sayfa okuyorum
- Gazeteciler, su gibi içilen romanlar yazarlar. Dili çok kullanmış olmanın avantajıdır bu.
- Haftada ortalama 600 sayfa kitap okuyorum. Kimi zaman okuyacak yeni bir şey bulamamanın sıkıntısını yaşıyorum.
- Ergenekon ile ilgili bütün kitapları okudum. Sanırım sırada Deniz Feneri'yle ilgili kitaplar var.
- Yeni bir roman ve güncel yazılarla ilgili kitap olmak üzere 2 çalışmam var.
- Şiirin öldüğüne inanmıyorum. Benim romanımda Halil şiir yazdı örneğin. Şiir yazmak için şair olmak gerekmiyor.
Ergenekon soruşturması derin devleti legalize etmektir50 SENEDİR BU ÜLKEDE DERİN DEVLET ÇOK KİRLİ İŞLER YAPMIŞTIR DİYORUZ. SİZ KALKIP O İNSANLARIN YANINA MUSTAFA BALBAY'LARI NASIL KOYARSINIZ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder